- Sena Kurt
- 24 Şub
- 3 dakikada okunur

Biraz beklemiş patateslerin filizlendiğini hepimiz görmüşüzdür. Bizim bu patates de
mutfaktaki sepette epeydir bekliyordu. Diğerleri kök biçiminde filizlenmeye başlamışken bu
patates biraz daha farklı görünüyordu. İlgimi çekti, gözlemlemek amacıyla alıp çalışma
masamın bir kenarına koydum. Masamın başına her geçtiğimde göz ucuyla kontrol ettim. İki
hafta içinde filizleri hızla uzadı.
Market tezgahında cansız ve kıpırtısız görünen bir patatesin, varlığını devam ettirme
potansiyelini ortaya koyuşunu izlemek etkileyiciydi. Evet, her bitki ve canlının içinde böyle bir
potansiyel var. Sanırım bu potansiyele hepsinin sahip olmasından dolayı da bize alelade bir
durum olarak gelebiliyor. Fakat insan biraz yavaşlama fırsatını bulup üzerine düşündüğünde
bu alelade olma durumu yerini şaşkınlığa ve hayranlığa bırakıyor. En azından bugünlerde
benim için öyle. Bana düşündürdüğü bazı şeyler oldu.
Patatesin ekim zamanı çoğunlukla mart - nisan ayları gibidir. Besbelli ki bizim patates de
sepetin içinde beklerken kendince toprakla buluşma hazırlığına girişmiş. Evet belki bilinçli bir
seçim ile bunu yapmadı, fakat doğası gereği "kendini yaşamak” için yapabileceği tek şeyi
yaparak doğru zamanda, güçlü bir şekilde filizlendi. Saydım; on bir farklı yerinden filizler
patlak vermiş. Zannediyorum birkaç hafta ya da ay daha filizlerini uzatmaya devam edecek,
eğer toprağını - suyunu bulamazsa canlılığını yitirecek ve çürüyecek.
Doğadaki her canlı ‘kendini yaşama’nın peşinde. Bizim patates de bunun için bir mücadele
veriyor. Yani işte bir patatesin yapabileceği kadarıyla. Bir anlamda çürümeden önce içinde
taşıdığı yaşama umudunu ortaya koyuyor. Toprak ve suyla buluşma fırsatı için kendini hazır
tutuyor.
Diğer tüm canlılar gibi insan da bu “kendini yaşama” potansiyeli ve mücadelesiyle doğuyor.
İnsan biyolojik yapısıyla, aklı, gönlü, sosyal ilişkileri ve manevi dünyasıyla diğer canlılardan
çok daha karmaşık çok daha gelişmiş, aynı zamanda kendi içinde uyumlu bir sisteme sahip.
Fakat insanın kendini yaşayabilmesi için doğuştan ahenk içinde başlayan bu sistem, içine
doğulan ortam ve diğer insanlarla ilişkilerin etkisiyle sağlıklı şekilde gelişemeyip bozulabiliyor.
Bu sistem ve potansiyelin farkında olan bir ortamda yetişen bir çocuk ‘kendini yaşama’yı çok
daha fazla gerçekleştirebilirken, sisteminin farkında olmayan bir ortamda büyüyen bir çocuk
ise her an biraz daha kendisi olmaktan uzaklaşıyor.
Bu uzaklaşmanın kaçınılmaz olarak az ya da çok hepimizde var olduğunu düşünüyorum. Fakat
bu uzaklık hayatın içinde kendimizden mahrum kalacak şekilde çok fazlaysa, mutsuz,
coşkusuz, şevksiz ve kaybolmuş hissediyorsak bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor demektir. Bu
yolculuk, diğerleri ve onların iyi niyetli ama yıkıcı doğrularıyla örselenmiş kendi’mizi
keşfetme, iyileştirme yolculuğudur. Savaşçı kitabının girişinde E. E. Cummings’e ait şu söz
bulunur;
Seni diğerlerinden farksız yapmaya
Bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada,
Kendin olarak kalabilmek,
Dünyanın en zor savaşını vermek demektir.
Bu savaş bir başladı mı,
Artık hiç bitmez!
Evet, bu hiç bitmeyecek bir yolculuk, bir mücadeledir. Bu noktada bize yardımcı olacak
değerli bir şeye sahibizdir. Doğuştan sahip olduğumuz sistemin en ölmez, en güçlü pusulası
olan duygularımız daima ‘kendimizi ne kadar yaşadığımızı’ ölçer. Eğer onları gözlemlemeyi
başarırsak düşünce ve eylemlerimizde bize rehberlik ederler. Kendimizle aramıza bir
mesafenin girdiğini, bir mücadeleye çıkmamız gerektiğini bize haber verirler.
Hissettiğimiz bir iç sıkıntısı, bir isteksizlik, bir kaygı aslında bize şöyle diyordur; “Öyle
yapmamalıydın”, “Neden başkalarına değer verdiğin kadar kendine değer vermiyorsun?”,
“Neden hayır demek isterken evet dedin ki?”, “Hey! galiba bir şeylerin artık değişmesi
gerekiyor.” Yine Savaşçı kitabında duyguların bize verdiği mesajlarla ilgili olarak şöyle bir söz
geçer; “Kişinin huzursuzluğu, mutsuzluğu, gerginliği, sıkıntısı, depresyonu onu uyandırmaya
çalışan önemli dostlarıdır.”
Duygularının ne dediğini duyabilen bir insan, içinde büyüyen “kendin olma” filizlerini
görebilir. İnsan o zaman, henüz yaşamdan umudunu kesmemiş içindeki o filizlere su olur,
toprak olur, güneş olur; besler büyütür...
Emre Pekçetinkaya
*****


Yorumlar